1 Eylül 2016 Perşembe

Bu kadar satın almak zorunda mıyız gerçekten?

Merhaba.
Kozmetik üzerinde yazmaya başlamadan önce sık sık blog yazılarına, incelemelere göz atıyordum. Sanıyorum ki yaşımın daha genç olması üniversiteye yeni başladığım zamanlarda vaktimin bol olması, kişisel bakım ürünlerine karşı olan zaafım dolayısıyla kozmetik üzerine yazmaya başladım. Nasıl bir düşünce yapısına sahipmişim ki,blog yazmanın beni daha bilinçli biri yapacağına inanmıştım.Yazmaya başladıktan sonra vaktimin büyük kısmını buna ayırdım. Çoğunlukla okuduğum ve gördüğüm şeyler oje, ruj, allık oldu. Aslında bunları gruplarsak toplamda on adet  ürün sayabilirim. Kalem, ruj, oje, allık, fondöten, aydınlatıcı, temizleyici, nemlendirici, tonik vs. Hepsinden bir adet olması bile ihtiyaç değilken zamanla her gruptan birden fazla hatta bitmeyecek kadar çok ürüne sahip olduğumun farkına vardım. Alışverişe çıktığımda ''sadece inceleyeceğim'' düşüncesi bile evdekileri düşündüğümde rahatsız edici olmaya başladı. Onlara sahip olmak için vazgeçtiklerimi düşündüm. Bana sorarsanız ne kadar çok alım gücüne sahip olursanız olun, her seçim bir vazgeçiştir. Eğer çok paranız varsa pahalı bir rujun yanında pahalı bir de far paleti alabilirsiniz Fakat bunları almak için harcadığınız zamanı uyuyarak veya yüzerek de harcayabilirsiniz. 
Tıpkı şu anda bu yazıya harcadığım zamanı başka şekilde değerlendirebileceğim gibi. 
Hissettiğim rahatsızlık, kozmetik üzerine yazılar yazarken de artıyordu. Özellikle ülkenin ve dünyanın gündeminde yer alan insanların acı çektiği görüntüler her geçen gün katlanarak devam ettikçe. 
Dedim ki, kendime başka bir hobi edinmeliyim. Başka seçeneklerim var. Hayatta yapılacak daha o kadar şey varken burda durup kozmetik üzerine yazıyorum. Tüm ürünleri tek tek mercek altına alıyorum ve buna ciddi bir zaman harcıyorum. Bu beni daha çok alışveriş, daha çok merak daha fazla ürün almaya yöneltmekten başka bir şey yapmıyor. Sürekli yeni bir şeyler almanın, daha fazlasına sahip olmanın mutluluk getirmediğini düşünüyorum. "Şu yeni çıkmış bunu al, kokusunu çok beğendim, bu x ithal markasının, çok övüyorlar, filanca bloggerda da vardı, bu şunun muadiliymiş" sonuç ise kullanmaya sıra gelmeyen değersizleşmiş ürünler, ağzına kadar dolu çekmeceler. 
Alışverişin mutlulukla kesin bir ilişkisi var, ilgisi yok demiyorum :) Fakat bu dereceye gelmesine sebep olan şey nedir, hayatımızdaki hangi mutsuzluk bizi buna itiyor?

Kusursuz görünme ihtiyacı konusunda sosyal medyanın etkisi reddedilemez. Daha acımasız olan ise kendimize yönelttiğimiz eleştiriler. Son dönemde herkesin büyük dudaklara sahip olmak zorunda olduğu gibi bir algı var. Bloggerların bile bu konuda acımasız yazı ve yayınlar yaptığını düşünürsek bu yüzden suçlayacak tek bir kişi olmadığını düşünüyorum. 
Aslında bunlar yalnızca okunma kaygısı duyan sıradan insanların diğerlerinin zaaflarını basamak olarak kullanıp kendini yukarıya taşımaya çalışmasından başka bir şey değil. "Ben yöntemi biliyorum, beni takip et. İçinde bulunduğun durumu anlıyorum, daha büyük dudaklara sahip olmanın sırrı bende!"
Tıpkı kozmetik firmalarının sıradan bir dudak boyasının satışlarını yükseltme kaygısı duyduğu için, bu zaafımızı kullanması gibi.
Kusursuz görünmek,  kusursuz hatlara sahip olmak,  kusursuz bir cilde sahip olmak zorunda değiliz.  Bir başkasının bizi kusursuz olmadığımız için eleştirmesi,  muhtemelen özgüven eksikliğini bize üstünlük sağlayarak,  beğenmeyerek kapatmaya çalışmasından başka bir şey değil. Bana kalırsa o insanlardan uzak durmalı.  Kusursuz olmak için gereken güya yöntemleri öğreten saçmalıklarla dolu yazıları okumak da bence büyük zaman kaybı.
Kendimi iyi hissetmemi sağlayan insanlarla olmalıyım.
Öncelikle basit, ucuz propogandalarla insanların mükemmel olması gerektiğine inandırıp ardından işte şöyle mükemmel olunur saçmalığıyla kontur gibi kat kat hatta kat kat kat boya teknikleri öğretilmeye başlandı. Kontur paletleri havada uçuyor. Sabahları evden çıkarken herkes daha ince bir burun daha hoş elmacık kemikleri, daha iri dudaklara sahip. Eve döndükten sonra muhtemelen diğer insanların neden oldukları gibi görünmediğinden yakınıyorlardır. Bence kesinlikle makyajın sosyal ilişkilerimizdeki yerinin ayırdına varabilmeliyiz. Sosyal ilişkilerimizdeki bir zayıflık mı bizi buna yöneltiyor?
Burada kozmetik konusundan biraz ayrılarak kozmetik bloggerlarına burnumu sokmak istiyorum. Nitelikli bloggerlar kesinlikle var. Bir de bu nitelikli bloggerların ne yazık ki gölgeleri var. Kendini olduğundan çok daha farklı gösteren bazen okumadığı kitabı ordan burdan bulduğu alıntı sözlerle okumuş algısı yaratmaya, spor yapmadığı her halinden belli olduğu halde yine belirsiz kaynaklardan alıntıladığı teknik ve yöntemler hakkında yazarak aslı olmayan entellektüel birikimlerini sergilemeye çalışan insanların varlığına dikkat çekmek istiyorum. Gerçek hayatta hak ettiğini düşündüğü ya da beklediği ilgiyi görememiş kişiler burada ne yazık ki insanları yönlendirmeye nihayetinde duygusal eksikliğini gidermeye çalışıyor. Okunan bloggerlar konusunda seçici olmalı. Arama motorunda çıkan rastgele yazıları okuyarak sizi yönlendirmelerine izin vermeyin. Kriterleriniz olsun, eleyin.
Özellikle son günlerde kendisine sponsor edinmek amaçlı blog yazan insanlar çoğalmışken.

Firmaların, işletmelerin satış kaygısını anlayabiliyorum. Fakat geldiğimiz nokta bana pek sağlıklı görünmüyor. Yerli markaların kendini geliştirmesini teşvik etmek yerine bugüne kadar ülkemizde satışı olmayan ürünleri getirmek. Boya işte nesi farklı olabilir ki? Sleek ülkemize gelene kadar kimsenin likit mat ruju, aydınlatıcısı yok muydu.  Çoğumuz ne yazık ki bende var, ilk ben aldım bak işte bu da ülkemizde olmayan bir marka cümlesinin gücünü kullanmayı seviyoruz. -Rujun hangi marka?  -Ülkemizde olmayan x markası.
Halbuki hepsi aynı işte, dudağa ya da elmacık kemiklerine renk vermeye yarayan bir malzeme.

Bence satın alırken bu parayı buna vermek yerine daha güzel nereye harcayabilirdim diye düşünmeli.
Kendi renginizi bulun, bir başkasında güzel durduğu için o ruja ya da allığa sahip olmak zorunda değilsiniz. Daha çok, kat kat makyaj yapmak kısa zamanda güzel hissetmenizi sağlasa da uzun vadede cildinizi kesinlikle yıpratacaktır. Yüzlerce muadil almak yerine bir kez hakkıyla orjinalini almak hem daha mantıklı, hem de tasarruf etmenizi sağlar.

Plastiklerin okyanus ülkelerinde sebep olduğu tahribattan haberiniz var mı? Kullandıktan sonra çöpe attığımız plastıik şampuan ya da duş jeli ambalajlarının daha sonra nerelere gittiğini hiç düşündünüz mü?
Bir ceviz büyüklüğünden fazla şampuan, duş jeli, kimyasal temizleyici kullandıktan sonra cildimizden arındırmak için tonlarca suya ihtiyacımız olduğunu biliyor muydunuz..
Bununla ilgili kısa bir video bırakmak istiyorum. Şurada

Peki, ben elimde bulunanları azaltmak kendimi çoğaltmak için neler yaptım,
aylar önce hayatı sadeleştimek için, kitabına denk geldim. Bu kitabın verdiği motive ile yeni düzen kurmaya başladım.  Minimalleşmeye yardımcı ve yöntem öğretebilecek sınırlı sayıda kitap var ve bence iyilerden bir tanesi de bu kitap. Tabii yazarının bir japon olduğuna Japonyanın nüfusuna ve yoğun nüfus dolayısıyla katlanmak zorunda oldukları yaşam stillerini hatırlamakta fayda olabilir. Bazı aşırılıklar söz konusu diyebiliriz.
Bunlara rağmen bana çok şey öğretti ve motive oldum. Atmaya başladım. Bu yolculuk için acele etmedim. Kitabı okuduktan sonra dört ay boyunca azaltmaya devam ettim. Şimdilerde bunu korumaya çalışıyorum.
Freeganizmden ilham aldım. Freeganizm çöp karıştırarak, henüz eskimemiş bozulmamış olduğu halde çöpe atılan paketli yiyecek veya eşyaları kullanarak yaşamını devam ettiren satın almaya karşı tepki olarak doğmuş bir akım. Bayatlamış ama henüz küflenmemiş ekmeği nedense hiç düşünmeden çöpe gönderebiliyoruz. Dünyanın çok uzak bir yerinde o ekmek için göz yaşı döken insanlar varken. Bazen düşünmemek için o da çalışsaydı ve ekmeği hak etseydi diye düşünürüz, ne yazık ki dünyadaki sistem bizden daha acımasız.
Biraz iktisadi bilgisi olan herkes dünyanın bir kısımın doyması için diğer kısımın aç kalabileceğine inanan bir sistemin merkezinde olduğumuzu muhtemelen biliyordur. O ekmeğin dünyanın çok uzak bir yerinde göz yaşı dökülmesine neden olmasının sebebi belki de bu olabilir. İhtiyacım kadarını alıyorum, ihtiyacım olmayanı ihtiyaç sahibi bir başkasına ulaştırıyorum. Freeganizm bize bu şekilde ilham verebilir bence.
Hayatı ve kendimi seviyorum.
Günümüzün büyük bir bölümünü geçirdiğimiz iş yerimizin, sonuç olarak bize para kazandırmasını ve bu paranın alım gücü olarak sembolleşmesini geri kalan zamanda satın alarak ve satın aldıklarımızla meşgul olarak değil çok daha kıymetli işler yaparak doldurulmasından yanayım.
İşte benim söyleyeceklerim.
Mutlu günler :)


13 yorum:

  1. Son derece katılıyorum ama uymuyorum maalesef😶

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş. Dediklerine genel olarak içten şekilde katılıyorum. Ben blog yazmaya iş hayatımın ortasında, çok yoğunken başladım. Cilt bakımı ve ürünleri hep ilgimi çeken bir konu olmuştu. Gerçekten kafa boşaltmak için, bu konularda konuşacağım çok arkadaşım olmadığı için başladım. Ama kısa bir süre sonra blogun beni alışveriş yapmaya, gereksiz ürün almaya yönlendirdiğini fark ettim. Bir yıldan kısa sürede eski halime döndüm ama tüketiciliğin ne tehlikeli bir şey olduğunu da anlamış oldum. Artık sadece bir hafta içinde kullanmaya başlayacağım ürünleri alıyorum, stoklamıyorum. Temizleme jellerini duş jeli, duş jellerini el sabunu olarak kullanıyorum ama hiçbir ürünü atmıyorum veya bozulmasına imkan vermiyorum. İçeriklere de dikkat ediyorum, sırf pahalı veya ambalajı güzel diye ürün almıyorum. Daha yapabileceğim çok şey var ama yavaş yavaş olacak diye ümit ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda eklemek istediğim çok şey oluyor. Uzun zamandır minimalleşmeye devam ediyorum. Eski yaşam stilimin alışkanlıklarından kurtulmaya çalışmak da beni zorluyor. Bir makyaj bloguna sahip olmak ne yazık ki daha da olumsuz etkilemiş şimdilerde anlıyorum. Umarım ben bir yıldan daha az sürede toparlarım. :)

      Sil
  3. Kesinlikle katılıyorum canım, birbirimizden etkilenerek çok tüketmeye endeksli olmamalıyız. Makyaj blogger değilim, o dünya hakkında çok bilgim yok ama sırf bu konuda yazılmış bloglarda sıkılıyorum ben. Nereye baksam kimyasal ürün. Üstelik yüzüne, tenine sürüp saatlerce öyle geziyorlar, anlamakta zorlanıyorum. Hatta bitmiş ürün kutularını koyuyorlar devasa bir zehir gibi görünüyor gözüme. Elbette herkesin kendi seçimidir. Zaten olumsuz bir yorum da yapmıyorum onlara, bazen selam vermeye geldim diyorum emek verip yazmış diye. Böyle işte. Bence arada kitap dizi film vs de yazmalılar. Renk katmak adına. Sevgiler goccaman ❤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi haklısınız arada sırada bakmak lazım hep okumak sıkıyor olabilir, ay eskiden ben de bitenler yazıyordum çok yararlı olduğunu düşünürdüm. Hâlâ öyle düşünüyorum keşke bu düşüncenizden haberim olsaydı Emine hanımcım. Rahatsızlık vermemişimdir umarım :) arada sırada da olsa dizi film kitap yazmak ne yazık ki makyaj bloggerlarına yakıştırılmıyor, herkes bizimle aynı düşüncede değil. Okunmuyor bile yazılar. Hoş genel olarak okunmuyor böyle bloglar. Zaten kitap okumuyorux ki. Ben makyaj bloglarının çok gerekli olduğunu düşünüyorum, tüketim çılgınlığı aşamasına getirmeden. Makyaj bloggerı on tane alma bir tane al paran boşuna gitmesin diyen kişi olmalıdır. Sevgiler benden ❤😊

      Sil
    2. Estağfirullah Leydi hanımcım ne rahatsızlığı :) Blog herkesin kendi özgür dünyası. Ne istiyorsak onu yazıyoruz. Evet malesef kitap okumuyoruz, belki değerlendirmeler ve yorumlar okumanın artmasında etkili olur, öyle olmasını umuyorum diyeyim :) ❤

      Sil
    3. Estağfirullah Leydi hanımcım ne rahatsızlığı :) Blog herkesin kendi özgür dünyası. Ne istiyorsak onu yazıyoruz. Evet malesef kitap okumuyoruz, belki değerlendirmeler ve yorumlar okumanın artmasında etkili olur, öyle olmasını umuyorum diyeyim :) ❤

      Sil
  4. Söylediklerinin çoğuna katılıyorum. Genel olarak bir tüketim çılgınlığı var. Bu sadece kozmetik konusunda değil, kiminin 100 ayakkabısı, 500 küpesi var yada 6 arabası...
    Ben de kozmetik ağırlıklı yazıyorum, fakat ben sadece kullandığım ürünleri yazıyorum ve asla bir şeyimi tamamen bitmeden atmıyorum, hatta ambalajları kesip sonuna kadar kullanıyorum. Firmalardan ürün kabul etmiyorum. Bu yüzden bloğumda her ay bir göz kremi göremezsin çünkü, zaten bir göz kremi düzenli kullanımla en iyi ihtimalle 2,5 ayda bitiyor. Ben de yılın 365 günü için 500 ürün yazısı hazırlayanlara hayret ediyorum açıkçası, nasıl olabilir diye. Bu arada, blogla alakasız olarak elimde çok boya var ama mesela 6 aydır renkli bir şey almıyorum. Yani bu konuda az da olsa bilinçliyim. Ha yaşamak için gerekli mi onlar, elbette hayır ama seviyorum. Bu ve kitaplarımla mutluyum, bir noktadan sonra kimseyi ilgilendirmez. Mesela ben de, 60 çantası olanları, etraf bilimsel bilgiyle ve kültürle doluyken, zamanını dedikodu yaparak harcayanları anlamıyorum. Fakat dediğim gibi, sevgili Leydi, herkesin hayatı ve tercihleri...
    Bir diğer anlamadığım nokta da, insanların neden "sevmediklerini" söyledikleri blogları okudukları ya da takip ettikleri? Kendilerini takip etsin diye mi, bu ikiyüzlülük değil mi? Beğenmediği, üstelik içinden aşağılayıp, zehir dolu gördüğü bir bloğu neden takip eder insan, etme! Ben mesela bilişim ve elektronikten anlamıyorum, sevmiyorum da, o blogları izlemiyorum ve okumuyorum. Neden yazıyoruz Leydi, mutlu olmak, rahatlamak için... Aslında kendimiz için yazıyoruz, zaten bu konudaki düşüncelerimi en iyi bilenlerdensin. Hayat denilen kavga zaten çok yüzlü bir şey, bari burada kendimiz olalım. Çünkü, bence aksi de bir çeşit kirlilik...
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her gün farklı farklı ürün kullanıp yorum yapanlara iki farklı yüz yıkama jelini maskeyi aynı anda kullananlara hiç drğinmeyeyim. Muhtemelen hangisinin nasıl etki ettiğini kendi bile bilmiyor, üstüne bir de firmadan taze gelen hediyeleri denemek zorunda bırakıyor kendini. Böyle insanlar giderek çoğalıyor. O yüzden süslü sözlükte bol bol "bloggerlara hediye giden ürünleri asla almam" diye düşünen insanlar giderek çoğalıyor. O insanların da aciz olduğunu düşünüyorum, konuyla ilgi çekemiyor ve insanlara afedersin ama yalakalık ederek prim elde etmeye çalışıyor demek ki. Vaktini bola harcıyor, yazık. Sevgiler benden Blanacım❤😊

      Sil
    2. Yani senin yorumda bahsettiğin sevmediğini söylediği halde yorum yazan, takip eden insanların zavallı olduğunu kastettim...

      Sil
  5. Tüketim toplumunun öğretisi her zaman iyi, güzel olmak. Çoğu yerde söylerim bir kadının "makyajlı da doğal olabilirsiniz!" demesi zaten günümüzün durumunu açıklıyor. Özellikle yeni nesil teknolojiler insanlarda yarattığı haz çok dehşet derecede korkutucu. Önceden kimse kimseyi göremiyordu, sembolik çevremiz vardı, ancak güzel tanımını düğündekileri eleştirerek özenerek falan değerlendiriyorduk. Şimdi herkes güzel ya da öyle sembolize ediyor. Bu yüzdende tüketimi kendine odaklıyor ki hazlar haz olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüketim toplumu ile haz dengesi arasında çember bir ilişki görüyorum :) Her şeyin başı o düğünler olabilir demek istiyorum, ah o eleştirilerimiz^

      Sil