Merhaba! Nasılsınız :)
Buraları bir hayli ihmal ettim farkındayım, birçok bahane de sıralayabilirim ama çoğunlukla zamanım olmadı diyebilirim. Zaman bulduğum günlerde ise kendimi geri dönüşe hazır hissetmedim. Neredeyse bitmek üzere olan bu süreçte gezdiğimi buna paralel olarak kendime zaman ayırdığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bu süreç içerisinde yeni kararlar aldım ve onlardan birisi blogumla ilgiliydi. Önceleri genellikle kozmetik üzerine oluşturmuş olduğum blogum, makyajın hayatımdaki yerinin giderek küçülmesinin de etkisiyle son buldu. Yeni kararlarım için blogumun ismini değiştirme ihtiyacı duydum. Böyle daha şık olacağını düşündüm.
Ancak almak istediğim domain daha önce defalarca kez türlü şekillerde alındığından bana da l1veloveread kaldı.
Live-love-read yani, yaşa sev oku.
Türk edebiyatında sanatçılar birey için sanat yapanlar ve halk için sanat yapanlar olarak dönemlere ayrılıyor ya hani, bundan öncesinde deneyimlerimi başkalarının faydalanması için yazıyordum. Bundan sonra ise daha kişisel bir şeyler yapmayı planlıyorum. Türk edebiyatından yola çıkarak fikir vermek istedim ama umarım başarılı olmuştur, okuyanlar olursa umuyorum ki çok keyif alırlar.
Bu yazıda hem değişimi duyurmayı hem de gezdiğim yerlerden benim gözümden hallerine/çekimlerime yer vermek istedim.
Fotoğraflara isim yazmak istemiyorum. Fotoğraf çalmak, kendisininmiş gibi kullanmak üzerine; bu kişiler için yapabileceğim bir şey yok. Dilediğince eğlenebilirler. Keyifli vakit geçirmek için buradayım, hepsi bu.
Tatilin başlarında Urla'da bulundum.
Bu yıla kadar denizi çoğunlukla kirliydi, bu yıl temizlenmiş ve iskelenin olduğu bölge mavi bayrak almış.
(Torasan)
Urla'da birbirinden güzel koylar var. Bunlardan biri Altınköy. Denizi oldukça soğuk.
Plajı çok ince kum.
Deniz kenarında havuz, restaurant, soyunma kabinleri, duş, kafeteryası bulunan ufak bir işletme var, burada giriş ücreti ödemeden duşlardan bile yararlanmak mümkün değil. Bu arada havuz da deniz suyundan.
Çeşmealtı;
Çeşmealtı, balık yemek için en ideal yerlerden. Gece pazarı için de gidilebilir.
Gece pazarında en çok ilgimi çeken her sokak bir isime sahipti, kınalı bamya, enginar, zeytin yaprağı gibi. Ege'ye özgü.
Akkum, restaurant ve kafe alternatifinin çok olması nedeniyle diğer yerlere fark atıyordu. Hemen ilerde bir halk plajı var.
Kuşadası,
Milli park, çamlık da deniyormuş. Taşlardan oluşan plaj rahatsız edici olsa da hemen yanında serin, gölge bir orman olması neden hep kalabalık olduğunu açıklıyor zannedersem. Piknik keyfine eşlik eden deniz kokusu diyorum :) Zeus mağarasına da uğradık. Keşke Zeus bu kadar kötü kokmasaydı buz gibi sularına kendimi bırakmak isterdim. Yanı başımda bile nedense herkes sigara içiyordu. Böyle güzel, doga harikası bir yer için etrafındaki insanları fazla düşüncesiz buldum. Bence bu ve bunun gibi değerler daha sonraki nesiller için de bir zenginlik olarak devam etmeli. Umarım çok geçmeden anlayabiliriz. Her neyse.
Selçuk Pamucak,
Denizi de oldukça güzeldi.
Selçuk'ta denize karşı bir kır düğünü :)
Ve gelelim bugüne kadar gördüğüm en güzel sokaklar! Ayvalık, Cunda.
Sokakları öyle güzel, insanlar o kadar candan ki sanki uzun zamandır tanışıyormuş orası sizin yerinizmiş de bir süre uğramamışsınız gibi davranıyorlar. Her yerde kediler var, insanlar kedi kediler de insan seviyor. Burada ömür uzar. Gezerken çoğu zaman keşke tüm dünya tıpkı buradaki gibi olsa diye geçirdim içimden. Tüm sokaklarda duvarlara gerçek veya yapay çiçekler, süs ya da antika eşyalar asılıydı.
Buraya kadar Cunda. Dondurmasını denemeli, genelde yanında bol şerbetli lokma hediye ediyorlar. Belki varsa kavun içi dondurma :) Bir de unutmadan sakızlı kurabiyesini!
Buradan sonra ayvalık. Sarımsaklı'ya da uğradım ama fotoğraf çekme şansım olmadı.
Son olarak tüm ayvalık ve midilli adasının göründüğü şeytan sofrası. Çokça ziyaret edilmesinin bir diğer nedeni orada bulunan ayak izi. Rivayetlere göre eski zamanlarda burada yaşayan kendini halktan soyutlamış, Panolope yani şeytan lakaplı biri yaşıyormuş, Kıtlık yaşayınca sebebinin panolope olduğu gösterilmiş halk ona karşı kışkırtılmış ve linç etmek için buraya gelmişler. Bunu öğrenen Panolope onları oyalamak için bir tek kuş sütü eksik denilebilecek sofra kurmuş. Halk sofra ile oyalanırken Panolope kaçmayı başarmış ve burası da şeytan sofrası olarak isim bulmuş.
İşte böyle. Görüşmek üzere!
^^